Giresun
İstanbul
Ankara
    Son Dakika    Gazete Manşetleri    İletişim    Reklam
  Üye Girişi Üye Ol
sisdagigazetesi
GÜNCEL SİYASET KULİS SİSDAĞI EĞİTİM SAĞLIK TURİZM EKONOMİ KÜLTÜR-SANAT SPOR MAGAZİN
Ana Sayfaya Dön  

Korkuyorum Anne…

Şaban Kutlu 11 Eylül 2012 Salı , 8:59: tarihinde yazdı.

                 Ne zaman yolum Metris’e düşse, önünden geçsem, yüreğim daralır nefesim kesilir gibi olur.

                 Bin bir acının her türlü işkencenin yaşandığı Metris’e küser, o taş duvarlara çoğu kez istesem de bakamam. Yüksek taş duvarların ardında hayal meyal gözümde canlanan askerlerin dört bir yandan 12 Eylül cuntasının mahpus damlarında işkence ettiği evlatlarından bir haber almaya gelen insanlara kalkmış coplarının inişini o insanların feryatlarını duyacak gibi olurum.

                Seksenli yılların başında tek şeritli toprak yolda korkudan birbirini sarılmış; evlatlarını merak eden insanların hüzünlü bir o kadarda dramatik hikâyelerini tekrar yaşamak tansa iki yumruğum camda öylece kahrolur bir an önce oradan uzaklaşıp kaçmak isterim. Çoğu defa da sessizce ağlayasım gelir.

                  Hala içimden bir ses o duvarların bana dönüp konuştuğunu, çok şeyler fısıldamak istediğini anımsatır. Sanki yüzyıllık bir yalnızlığın bekleyişi ile son defa kucaklaşıp ayrılmak istercesine gözlerimin içine bakar.

                  Geçmişe dönmekten o acıları tekrar yaşamaktan, hasret kaldığım uykunun en güzel yerinde ansızın uyandırılıp işkence odalarına gitmekten korkuyorum anne.

                  Elimizde birkaç kitap birkaç kilo portakalla ziyarete gittiğimiz Metris çoğu kez bizlerin yaşamına içerde yaşayanlardan daha fazla acılar kattı.

                  Henüz Metris türküsü yazılmamışken, Karadeniz kahvesinin ağaç sandalyelerinde uykulu gözlerle ziyaret saatini bekleyen insanların yaşam öykülerine ortak olduk.  Kimdir? Nereden gelir? Kimi arar? Bir iki sohbetten sonra sıkı bir dost olur kaynaşırsınız.  Belki de aynı koğuşta aynı ranzada ölüm orucunu paylaşmıştır sevdiğiniz iki onurlu insan. Belki de o anda en son çaredir dayanışmak.

              Birbirinize sokulup kucaklaşır sanki uzaklardan gelmiş çok eski iki dost gibi acıları paylaşır, bölüşürsünüz. Her biri ayrı öykülerini anlatır, hafızalarınızdan yıllar sonra bile silmeniz mümkün olmaz.

                En büyük korku ise ölüm haberi almaktır.

                Kim bilir? Dün gece kaç kişi işkenceden geçirildi falakaya yatırılıp elektrik verildi. Kim bilir, gece yarılarında kaç koğuş basıldı, insanlar yerlerde sürüklendi? Sorgusuz sualsiz.

              Seni bir daha göremeden, karanlık hücrelerde senin hayalinle ölmek ne zor şey anne.

              Gece yarılarında hücremin kapısına her dakika vurulan tekmelerden korkuyorum.

              En çok da bu karanlığın ortasında bir serçenin kanat çırpışını özledim anne.

              Metrisin önünde durmak, hasreti yere vurmakta kolay değil.

              Bir manga asker ellerinde coplarla kahvenin kapısında iki kişinin bir arada durmasına asla tahammül edemez. Bir anda coplar kalkar sandalyeler devrilir ortalık toza dumana karışır. Kimse bir anlam veremez olanlara. Yine de sevecenlikle bakarlar oğulları yaşındaki askere niye diye asla sormazlar

              Her ziyaret öncesi bir kâbus çöker ziyaretçilerin üstüne. Bir söylenti keskin bir bıçak gibi ansızın böler zamanı. Dün gece olan isyandan, işkenceye yatırılandan her şeyden haberdar olurlar. Kaç kişi ölüm orucunda can vermiş kaç kişi revire kaldırılmış.

               Korkuyorum anne. Seni böyle üzgün görmekten, beni bu halde görmenden korkuyorum.

              Tek sıra halinde uygun adım yürüyen altmış yetmiş yaşında ki insanların arasında nizamiyeden koğuşlara tek sıra halinde uygun adım yürürken zamanın nasıl bu kadar çabuk geçtiğini yaşamınız boyunca asla unutmazsınız. Getirdiğiniz meyvenin çöpe atılmasını, kitapların sayfalarının yırtılmasını ve size yapılan hakaretleri hiç mi hiç umursamazsınız.

             Nihayet paslı sürgülerin ardından çifte kilitli demir kapılar açılır. Karşınızda duran, boş gözlerle size bakan kişinin yaşayıp yaşamadığını dahi anlamazsınız. Askerlerin kollarından zorla ayakta tuttuğu onuru için ölüm orucunda ki bu insanlara doya doya bakmak istersiniz. Çoğu zamanda arkada ki duvara insan kanıyla gelişigüzel çizilmiş bir bayrak resmine takılır gözleriniz. Ama yüreğiniz sizden ayrı düşünür, hıçkırıklara boğulur onu çok sevdiğinizi dahi söylemeye fırsat kalmadan askerlerin demir çubuklarla kapılara vurduğunu duyarsanız. On dakika dolmuştur bile siz farkında olmadan.

             Korkuyorum anne bunca zamanlık hasrete on dakika nedir ki, sana hoşça kal bile diyememişken.

            Ne zaman Metris’in önünden geçsem işkenceden geçmiş, ölüm oruçlarında can vermiş onlarca insan gözlerimin önünde canlanır. İnsanlık onurunun yok olduğu, işkence yapanların kral olduğu dönem belki de çok gerilerde kaldı. Metris’in önüne çekilen o yüksek duvarlar sanki bir suçluluk duygusu içinde insanlık adına 12 Eylül faşizminin izlerini bir utanç duvarı misali saklamak için uzayıp gider yol boyunca.

           Yarın 12 Eylül.

           Korkuyorum anne

           Gece yarılarında işkenceye gitmekten, karanlık hücrelerde ışıksız yaşamaktan korkuyorum.

          Utanıyorum anne, en çok da bunca işkenceyi yapanların insan olmasından..

 

Saban_kutlu_1963@hotmail.com

                 Ne zaman yolum Metris’e düşse, önünden geçsem, yüreğim daralır nefesim kesilir gibi olur.

                 Bin bir acının her türlü işkencenin yaşandığı Metris’e küser, o taş duvarlara çoğu kez istesem de bakamam. Yüksek taş duvarların ardında hayal meyal gözümde canlanan askerlerin dört bir yandan 12 Eylül cuntasının mahpus damlarında işkence ettiği evlatlarından bir haber almaya gelen insanlara kalkmış coplarının inişini o insanların feryatlarını duyacak gibi olurum.

                Seksenli yılların başında tek şeritli toprak yolda korkudan birbirini sarılmış; evlatlarını merak eden insanların hüzünlü bir o kadarda dramatik hikâyelerini tekrar yaşamak tansa iki yumruğum camda öylece kahrolur bir an önce oradan uzaklaşıp kaçmak isterim. Çoğu defa da sessizce ağlayasım gelir.

                  Hala içimden bir ses o duvarların bana dönüp konuştuğunu, çok şeyler fısıldamak istediğini anımsatır. Sanki yüzyıllık bir yalnızlığın bekleyişi ile son defa kucaklaşıp ayrılmak istercesine gözlerimin içine bakar.

                  Geçmişe dönmekten o acıları tekrar yaşamaktan, hasret kaldığım uykunun en güzel yerinde ansızın uyandırılıp işkence odalarına gitmekten korkuyorum anne.

                  Elimizde birkaç kitap birkaç kilo portakalla ziyarete gittiğimiz Metris çoğu kez bizlerin yaşamına içerde yaşayanlardan daha fazla acılar kattı.

                  Henüz Metris türküsü yazılmamışken, Karadeniz kahvesinin ağaç sandalyelerinde uykulu gözlerle ziyaret saatini bekleyen insanların yaşam öykülerine ortak olduk.  Kimdir? Nereden gelir? Kimi arar? Bir iki sohbetten sonra sıkı bir dost olur kaynaşırsınız.  Belki de aynı koğuşta aynı ranzada ölüm orucunu paylaşmıştır sevdiğiniz iki onurlu insan. Belki de o anda en son çaredir dayanışmak.

              Birbirinize sokulup kucaklaşır sanki uzaklardan gelmiş çok eski iki dost gibi acıları paylaşır, bölüşürsünüz. Her biri ayrı öykülerini anlatır, hafızalarınızdan yıllar sonra bile silmeniz mümkün olmaz.

                En büyük korku ise ölüm haberi almaktır.

                Kim bilir? Dün gece kaç kişi işkenceden geçirildi falakaya yatırılıp elektrik verildi. Kim bilir, gece yarılarında kaç koğuş basıldı, insanlar yerlerde sürüklendi? Sorgusuz sualsiz.

              Seni bir daha göremeden, karanlık hücrelerde senin hayalinle ölmek ne zor şey anne.

              Gece yarılarında hücremin kapısına her dakika vurulan tekmelerden korkuyorum.

              En çok da bu karanlığın ortasında bir serçenin kanat çırpışını özledim anne.

              Metrisin önünde durmak, hasreti yere vurmakta kolay değil.

              Bir manga asker ellerinde coplarla kahvenin kapısında iki kişinin bir arada durmasına asla tahammül edemez. Bir anda coplar kalkar sandalyeler devrilir ortalık toza dumana karışır. Kimse bir anlam veremez olanlara. Yine de sevecenlikle bakarlar oğulları yaşındaki askere niye diye asla sormazlar

              Her ziyaret öncesi bir kâbus çöker ziyaretçilerin üstüne. Bir söylenti keskin bir bıçak gibi ansızın böler zamanı. Dün gece olan isyandan, işkenceye yatırılandan her şeyden haberdar olurlar. Kaç kişi ölüm orucunda can vermiş kaç kişi revire kaldırılmış.

               Korkuyorum anne. Seni böyle üzgün görmekten, beni bu halde görmenden korkuyorum.

              Tek sıra halinde uygun adım yürüyen altmış yetmiş yaşında ki insanların arasında nizamiyeden koğuşlara tek sıra halinde uygun adım yürürken zamanın nasıl bu kadar çabuk geçtiğini yaşamınız boyunca asla unutmazsınız. Getirdiğiniz meyvenin çöpe atılmasını, kitapların sayfalarının yırtılmasını ve size yapılan hakaretleri hiç mi hiç umursamazsınız.

             Nihayet paslı sürgülerin ardından çifte kilitli demir kapılar açılır. Karşınızda duran, boş gözlerle size bakan kişinin yaşayıp yaşamadığını dahi anlamazsınız. Askerlerin kollarından zorla ayakta tuttuğu onuru için ölüm orucunda ki bu insanlara doya doya bakmak istersiniz. Çoğu zamanda arkada ki duvara insan kanıyla gelişigüzel çizilmiş bir bayrak resmine takılır gözleriniz. Ama yüreğiniz sizden ayrı düşünür, hıçkırıklara boğulur onu çok sevdiğinizi dahi söylemeye fırsat kalmadan askerlerin demir çubuklarla kapılara vurduğunu duyarsanız. On dakika dolmuştur bile siz farkında olmadan.

             Korkuyorum anne bunca zamanlık hasrete on dakika nedir ki, sana hoşça kal bile diyememişken.

            Ne zaman Metris’in önünden geçsem işkenceden geçmiş, ölüm oruçlarında can vermiş onlarca insan gözlerimin önünde canlanır. İnsanlık onurunun yok olduğu, işkence yapanların kral olduğu dönem belki de çok gerilerde kaldı. Metris’in önüne çekilen o yüksek duvarlar sanki bir suçluluk duygusu içinde insanlık adına 12 Eylül faşizminin izlerini bir utanç duvarı misali saklamak için uzayıp gider yol boyunca.

           Yarın 12 Eylül.

           Korkuyorum anne

           Gece yarılarında işkenceye gitmekten, karanlık hücrelerde ışıksız yaşamaktan korkuyorum.

          Utanıyorum anne, en çok da bunca işkenceyi yapanların insan olmasından..

 

Saban_kutlu_1963@hotmail.com

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  Bu haber toplam 3634 defa okunmuştur.
 
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
 
Toplam (0) adet yorum eklenmiştir.


Bu Yazıya Yorum yapılmamış ilk yorum yazan siz olun!

  
Bu yazıyı paylaşın:
 
Untitled Document
 
 
 
 
 
FAKÜLTE VE GÖRELE - Ahmet Bilge
FAKÜLTE VE GÖRELE
Elveda! -
Elveda!
Kaz Dağları Milli Parkında Keyfi Uygulama - Şeref Sinir
Kaz Dağları Milli Parkında Keyfi Uygulama
HIZLI KARAR VERMEK VE UYGULAMAK - Tevfik Kara
HIZLI KARAR VERMEK VE UYGULAMAK
ÇİLE BÜLBÜLÜM ÇİLE - Kamil Yılmaz
ÇİLE BÜLBÜLÜM ÇİLE
Mavi Alay; Haram Topraklar. - Şaban Kutlu
Mavi Alay; Haram Topraklar.
İnsanı Tanımak - Sıla Zeynep Alaşalvar
İnsanı Tanımak
İSLAM DÜNYASI ARTIK KENDİNE GELMELİ - Evren Orkun Şen
İSLAM DÜNYASI ARTIK KENDİNE GELMELİ
7k medya
 
 
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
GİRESUN SAĞRAK GÖLDEN GELEN VEFA
GİRESUN SAĞRAK GÖLDEN GELEN VEFA
Bundan 25 yıl önce Atalarımızın Orta Asya’dan getirdiği ve yüzyıllarc
Şehrin Kasvetinden Kaçanlara Antikköy.
Şehrin Kasvetinden Kaçanlara Antikköy.
Şehrin Kasvetinden Kaçanlara Antikköy,İstanbul’da şehrin kasvetinden
Kalaycılık Mesleğide  Tarih Oluyor
Kalaycılık Mesleğide Tarih Oluyor
Tarihin en eski el sanatlarından biri olan kalaycılık, günümüzde yok olmaya
 
VADİDE İKİ HESAP,Sinan Güvendi. - 24.5.2016 11:43:56 Misafir Kalemler
VADİDE İKİ HESAP,Sinan Güvendi.
GEL DE YAZMA - 19.12.2014 11:55:18 Azmi Gülsoy
GEL DE YAZMA